İMF (uluslar arası para fonu) Kuruluş amacı ülkelerin karşılaştığı geçici ödemeler dengesi krizlerini gidermek ve ithalat kısıntısına gitmemelerini sağlayarak dünya ticaretinin daralmasını önlemektir.
IMF, kapitalist ekonomi sisteminin temel önermelerinden birisi olan uluslararası ticaret artışının dünya refahını artıracağı ilkesi (karşılaştırmalı üstünlükler kuramı) doğrultusunda çalışan kurumlardan birisidir. Dünya Bankası, gelişme yolundaki ekonomilerin altyapı yatırımlarını destekleyerek onların dünya ticaretine ortak olabilmeleri görevini, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ise uluslararası ticaretin rekabet ve hukuk kurallarına göre çalışmasını sağlamak misyonunu üstlenmiş diğer kurumlardır.IMF Kaynağını nereden sağlamaktadır ?
IMF’ye üye olan ülkelerin, ekonomik güçlerini yansıtacak bir formülle hesaplanan kota yükümlülüklerini IMF’ye taahhüt etmesi ve belirli bir miktarını yatırması gerekmektedir. Kota, bir çeşit sermayeye katılma payıdır. (SDR ya da özel çekme hakları hem bir rezerv türü hem de IMF’nin hesap birimidir. Dolar, Euro, Yuan, Yen ve Pound Sterlin’in belirli ağırlıklarda bir sepette toplanmasıyla oluşturulur.)
IMF’nin temel kaynağı kotadır. Maliyetsiz olduğu için IMF’ye son derecede rahat bir hareket alanı sağlar. Bununla birlikte bu kaynak IMF’ye bazı hallerde yetmez. O nedenle de zaman zaman borçlanma yoluna gider. IMF, piyasadan borçlanmaz, üye ülkelerden zengin olanların Merkez Bankalarından borçlanır. IMF, yeni bir borçlanma fonu kurulması için üye ülkelerden yetki almıştır.
Türkiye de bu fona 5 milyar dolarlık katkı yapmak üzere taahhütte bulunmuşsa da IMF, Türkiye’den katkı almamıştır.
İMF Ülke Raporlarını Nasıl Hazırlar ?
IMF,gönderdiği ekiplerle, üye ülkelerde yılda bir kez konsültasyon çalışması yapar. Bu çalışma sırasında IMF uzmanları ekonomik verileri toplar bunları ülke ekonomisinin yetkilileriyle görüşür ve tartışır. IMF heyeti Türkiye’de konsültasyon amacıyla bulunduğu sırada iş dünyası temsilcileri, işçi temsilcileri, parlamenterler, Hazine ve Merkez Bankası’nın eski yöneticileri ve ekonomistlerle görüşerek ülke ekonomisi hakkında bilgi toplar ve elde ettiği bilgileri değerlendirerek ulaştığı sonuçları ülke değerlendirmesi raporuna yazar.
Resmi görevliler dışındaki görüşmelerde Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bir görevlisi de hazır bulunabilir.
Türkiye Macerası
Adnan Menderes iktidarının sonlarına yaklaşılırken Türkiye, 1959 yılını hayat pahalılığında dünya ikincisi olarak bitirmişti. Liberalleşme uygulamaları hem ara malında, hem son tüketimde de ithalatı zorlayınca dış ticaret açığının büyümesi kaçınılmaz hale gelmişti.
Türkiye, 1960 kalkınma planıyla bir yandan devletçi planlamayı hatırlarken dış borç arayışları da hızlanmıştı.
IMF ile ilk stand-by anlaşmasını 1 Ocak 1961'de imzalamıştır.
Türkiye, 1961'den 1970'e kadar her yıl IMF ile bir stand-by anlaşması imzalamıştır. Anlık para ihtiyacını gidermeye yönelik kısa soluklu anlaşmalar, yapısal bir dönüşümden çok günlük ihtiyaçların karşılanması amacını yansıtmıştır.
1970'ten, 1978'e kadar IMF'ye sekiz yıl ara veren ve bu süre içinde stand-by anlaşması yapmamıştır.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı, hem askeri harcamaların artmasına, hem de harekata karşı çıkan batılı devletlerin ekonomik baskısına yani Ambargoya neden olmuştur.
Harcamaların kısılmasıyla kriz bir süre ötelenmiş oldu. 1978 yılında yeniden başlayan acil sıcak para ihtiyacı, hükümetin IMF ile tekrar masaya oturmasına neden olmuş, 1978'den 1980 yılına kadar, IMF ile yeniden birer yıllık stand-by anlamaları gerçekleştirmiştir.
Toplamda 52 yılda IMF ile 19 stand-by anlaşması düzenlemesi eşliğinde toplam 56,9 milyar dolar destek tahsis etmiştir.
İmzalanan stand-by'lar 9 cumhurbaşkanı ve 37 hükümet eskitmiş. En uzun anlaşma dönemi Turgut Özal ile tarihe geçerken, en çok stand-by Süleyman Demirel zamanında imzalanmıştır.
1980 yılına gelene kadarki stand-by anlaşması sonucu kullanımlar son derecede düşüktür. Çünkü unutmamak gerekir ki Türkiye’nin o tarihlere kadar başlıca ihraç ürünleri fındık, kuru üzüm, incir gibi tarımsal ürünler ve az sayıda sanayi ürünüdür. Hava koşulları kötü gidip de mahsul düşük olunca ihracat düşmekte, Türkiye ödemeler dengesi sıkıntısına girip ithalat yapamaz konuma gelince IMF’nin kapısını çalmaktadır.
1980 yılındaki nispeten büyük destek 24 Ocak kararları ve ekonominin 70 cent’e muhtaç halden kurtarılması ekonominin canlandırılması ve yeniden yapılandırılması amacına dönüktür.
1994 yılındaki destek tümüyle o yıl yaşanan ve büyük ölçüde kendi hatalarımızdan kaynaklanan krizden kurtulmak için alınmıştır.
1999 sonunda başlayan ve 2008 yılında sonuçlanan kredilerin kullanımı ise 2001 krizine giden gelişmeler, 2001 likidite krizi ve sonrası için kullanılmıştır.
Türkiye 2005 yılındaki son Stand By Düzenlemesinin 2008 yılı Mayıs ayında tamamlanması sonrası IMF programından çıkmış ve normal konsültasyonlara tabi konuma gelmiştir.
2001 krizinin ardından Kemal Derviş ve IMF işbirliğiyle yürürlüğe konan ekonomik reçete, mali disiplini sağlamakta olumlu işaretleri vermiştir ancak
2001 yılı DSP, MHP, ANAP koalisyonu için oldukça zor geçmiş ve erken seçim kapıyı çalmıştır.
2002 yılında erken seçimden galip çıkan Ak Parti programının en önemli unsurlarından birisi, dış bağımlılıkla özdeşleşen IMF politikalarından vazgeçilmesi olmuştur. Buna karşın, 2001 krizinde DSP ve Derviş tarafından oluşturulan Güçlü Ekonomiye Geçiş programının parasal dayanağı olan IMF anlaşmasını olduğu gibi devam ettirmişlerdir. Ak Parti, Mayıs 2005'te IMF ile üç yıllık bir stand-by daha imzalamıştır.
Türkiye, finansal dışa bağımlılığının, "acı reçetelerin" sembolü ve kemer sıkma politikalarının yapıcısı olarak görülen, Uluslararası Para Fonu IMF ile 52 yıldır yaptığı stand-by anlaşmalarından doğan borcunun son taksiti 14 Mayıs 2013 de ödemiştir.
Son olarak; IMF, 2019 Yılı Dünya Ekonomik Görünümü Raporunu yayınlamıştır, Raporun adı tam da içinde bulunduğumuz durumu özetlemektedir.: ‘Yavaşlayan Büyüme, İstikrarsız Toparlanma.’
IMF, 2019 yılında Türkiye’nin yaklaşık 5 milyar dolar cari fazla vereceğini tahmin etmektedir. Ne yazık ki olumlu görünen bu gelişme ekonominin küçülmesinden kaynaklanmaktadır.
Eğer IMF’nin tahminleri gerçekleşirse Türkiye’nin önünde sıkıntılı 2 yıl var demektir.
2019 Eylül ayı içerisinde ülkemize gelişi ve görüşmeleri polemiğe yol açan IMF heyeti ekonomimiz için ne diyor?
‘’Türkiye’nin döviz rezervi düşük düzeyde, özel kesim dış borç yükü yüksek ve dış finansman ihtiyacı yüksek kalmaya devam etmektedir. Finans dışı kesimin bilançoları TL’nin dış değer kaybı, yüksek faizler ve düşük büyüme nedeniyle sıkıntılı durumda bulunmaktadır. Bankaların durumu şimdilik iyi görünüyor olsa da varlıklarındaki kalite düşüşü sürmektedir. Türkiye açısından en önemli güçlülük göstergesi olan düşük kamu borç yüküne karşılık mali açık (bütçe açığı) hızla yükselmektedir.’’
Kaynak ; Sayın Mahfi Eğilmez – Kendime Yazılar (Kasım 2017 – Nisan 2019 – Eylül 2019 tarihli yazılarından alıntı notlar) ve döneme ait basın yayın organlarından özetler
Fatma Acar Ünlü Ankara 03.10.19
https://twitter.com/ekonomist_hatun